Erasmus öğrencilerinin kültürel farklılıklarla mücadelesi
Zehra Ongan

Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi’nde görev yapan psikolog Dilara Boztaş, Erasmus programı kapsamında Türkiye’ye gelen yabancı öğrencilerin kültür farklılıklarıyla başa çıkma süreçlerini ve bu sürecin psikolojik etkilerini değerlendirdi. Boztaş’ın gözlemlerine göre, Erasmus öğrencileri genellikle kendi kültürlerinden farklı olan bir çevreye uyum sağlamaya çalışırken bir dizi zorlukla karşılaşıyor.
Erasmus programı, öğrencilere farklı bir ülkede eğitim alma ve yeni kültürlerle tanışma fırsatı sunarken, beraberinde çeşitli zorlukları da getiriyor. Psikolog Dilara Boztaş, yaptığı gözlemlere ve danışanlarının bu konu hakkındaki problemlerine dayanarak, öğrencilerin Erasmus deneyimlerinin kişisel gelişimlerine olumlu katkılar sağladığını, ancak bu sürecin bazı psikolojik zorlukları da beraberinde getirdiğini belirtti. Boztaş, “Benim gözlemlerime göre öğrenciler Erasmus’u, kendi kişisel gelişimlerine katkı sağlayacak bir süreç olarak görüyorlar. Bu yüzden öğrenciler için Erasmus hep kaçınılmaz bir fırsat. Ekonomik koşullar ve kur farkından dolayı öğrenciler bireysel olarak Avrupa’da bir deneyim yaşayamıyorlar. Hem seyahat hem eğitim anlamında. Erasmus bu nedenle bir fırsat. Eğitim dışında, yeni insanlar tanımak; dili geliştirmek farklı kültür görmekte dünyaya yönelik yeni bir bakış açısı sunmakta.” ifadelerini kullandı.
Erasmus programının farklı diller öğrenme konusunda olumlu etkilerinin olduğunu belirten Boztaş, “Öğrenciler oraya gittikleri zaman daha çok farklı yerlerden gelen yabancı öğrencilerin toplandığı bir evde kalıyorlar. Ya da oradaki ailelerle iletişime geçiyorlar. Bu sayede kendi aralarında İngilizce konuşmak zorunda kalıyorlar. Çünkü biri İspanya’dan, biri Almanya’dan, biri Türkiye’den, biri İran’dan geliyor. Tek ortak dil var İngilizce. Dili geliştirmiş oluyor böylelikle.” dedi.
“Barınma sorunu ekonomiyle iç içe”
Boztaş, özellikle barınma sorununun ekonomik koşullar nedeniyle endişe haline geldiğini, Erasmus programının öğrencilerin psikolojilerinde olumsuz etkiler de yarattığını kaydederek,“Barınma, ekonomi, iletişim, ulaşım ve kültürel sorunlar Erasmus ile ortaya çıkan başlıca problemler arasında. Barınma sorunu daha çok ekonomiyle iç içe. Öğrencilerin bütçelerine uygun bir yer bulması çok zor. İkinci olarak kültürel sorunlar. Kültürel farklılığın olduğu bir öğrenci evinde ya da ailede kalmak zorlu olabiliyor. Öğrenciler kendilerini rahat hissedemiyorlar. Hindistanlı bir öğrenci çok baharatlı yemekler pişirirken Türk bir öğrenci daha az baharatlı yemekler tercih edebiliyor. Yine aile evinde kaldığında da aynı durum söz konusu. Bizim kültürümüzde gece 04.00’te 05.00’te uyumak varken, örneğin Alman bir ailede bu konuda çok disiplin var, daha erken saatlerde yatıp daha erken saatlerde uyanıyorlar. Öğrenciler genellikle buna uyum sağlayamıyorlar.” ifadesini kullandı.
Erasmus öğrencilerinin yaşadığı zorluklar arasında öne çıkan iletişim sorunlarının, gramer odaklı bir dil eğitimi almış olmaktan kaynaklandığının altını çizen Boztaş, “Öğrenciler yurtdışına çıktıkları zaman, kendilerini ifade etme fırsatı bulsalar da öncelikle Türkçe cümle yapısı düşünerek onu İngilizce ’ye çevirmeye çalışıyorlar. Maalesef ki böyle problemler yaşanabiliyor. Yazıyı anlıyorlar, konuşulanı anlıyorlar fakat kendilerini ifade edemiyorlar.”
Ulaşım konusunun da öğrenciler üzerinde psikolojik problemlere sebep olduğunu vurgulayan Boztaş, “Ulaşım da yine aynı şekilde. Öğrenciler okula yakın bir yerde ikamet edemiyorlarsa, şehre de yabancı oldukları için birtakım sorunlar yaşanabiliyor.
“Önyargıların sebebi yanlış tanınmamız”
Kültürel problemler konusunda kendi deneyimlerini de paylaşan Boztaş, “İstanbul’da Lise okuduğum dönemlerde şöyle bir problem yaşanmıştı. İsviçre ve Almanya’dan öğrenciler ve Türkiye’den öğrenciler arasında bir değişim programı ayarlanmıştı. Oradan öğrenciler geldiği zaman yakın bir arkadaşım evinde misafir etmişti. Gelen öğrencilerin ilk sordukları soru şu olmuş. ‘Burada otobüs var mı? Biz develerle yolculuk yapıyorsunuz diye biliyorduk.’ İşte, böyle bir önyargı mevcut. Hala Türkiye’ye bir Ortadoğu ülkesi gözüyle bakılması, Mısır’dan, Arabistan’dan çok daha kötü bir durumda develerle ulaşım sağlamamız gibi önyargılar var. Üniversite sürecimde de aynı şeyleri gözlemledim. Bence bu önyargıların sebebi de yurtdışında yeterince tanınmamamız. Ya da yanlış tanınmamız.” dedi.
“Büyük heyecanlar hüsranla sonuçlanıyor”

Türkiye’den Avrupa ülkelerine giden öğrencilerin, ilk olarak psikolojik bazı depresif semptomlar gösterdiğini, yalnızlık ve dışlanmışlık hissi içerisinde olduklarını belirten Boztaş, “Başka bir ülke, yeni heyecanlar… Büyük bir hevesle gidiliyor. Birçok fırsat sunulacağı düşünülüyor. Ama ikinci sınıf insan muamelesine maruz kalınıyor.”
Yurtdışından ülkemize gelen öğrencilerin psikolojik durumlarını değerlendiren Boztaş, “Bu öğrenciler için de kültürel farklılıklar çok önemli. Kazakistan, Türkmenistan gibi ülkelerden gelen öğrencilerde her ne kadar Türk toplumuna alışık olsalar da farklılıkları çok fazla. Onlar da buraya geldikleri zaman benim gözlemime göre kendi aralarında gruplaşıyorlar. Ya da il dışında, yurtdışında arkadaşları varsa onlarla iletişim halindeler. Ama bu bir saatlik iki saatlik bir iletişim değil. 7-8 saat telefon görüşmesi yapıyorlar. Burada kendilerini bir bakıma izole etmiş oluyorlar.”
Konuyla alakalı olarak Erasmus programıyla gelen bir danışanının geçirdiği zorlu sürece değinen Boztaş, “Bu öğrenci Kazakistan’dan ülkemize geldi. İlk geldiği görüşme de özellikle şunu belirtti. “Yurt ortamında beş kişiyle aynı odada yaşamaktan bıktım. Çünkü duygularımı özgür bir şekilde ifade edemiyorum. Kendi ülkemde daha özgürdüm, burada kendimi kötü hissettiğim zaman kızlar sürekli soruyorlar. Duygularımı yansıtmak konusunda kendimi çok iyi hissetmiyorum. Kendi duygularımı maskelemek zorunda kalıp, iyi görünmeye çalışıyorum.’
Konu hakkında kültür yapımıza ilişkin değerlendirmelerde bulunan Boztaş, “Biz daha toplumsal bir kültür yapısına sahibiz. Bireysel toplum yapısına sahip toplumlar bunu biraz daha yadırgıyorlar. Hayata kolaylıkla müdahale edebiliyoruz. Danışanımın bu konuda yaşadığı rahatsızlığa depresyon diyebiliriz. Bunun da en büyük nedeni melankolik olarak etiketlendirilme.” ifadelerini kullandı.
Tedavi yöntemi olarak bazı ödevlendirmeler de yaptığını belirten Boztaş, “Burada part-time işler araştırmasını, bazı topluluklara katılmasını, spora yazılmasını istedim. Sonrasında cesaret edip Türk arkadaşlarıyla sohbet etmeye karar verdi. Onlarla gezi planlaması yaptılar. Bir daha ki gelişinde Türk arkadaş edindiğine çok mutlu olduğunu söyledi. Bir noktada sosyal destek varsa, içinden çıkılamayacak bir sorun yoktur.” dedi.
“Öğrenciler araştırma yapmalı”
Erasmus’ta en büyük problemin dil eğitimi konusunda farkındalığın oluşmaması olduğuna dikkat çeken Boztaş, “Dille kendimizi ifade ediyoruz. Dil öğrenmek çok önemli. Aslında 4. sınıftan beri öğreniyoruz, yaklaşık 15-20 yıllık bir süreç. Yeterince pratik yapma şansımız olmadığı için sıkıntılar yaşıyoruz. Bu noktada şöyle bir şey yapılabilir. Erasmus öncesi öğrenciler dil sınavına tabii tutuluyor. Ama IELTS sınavında olduğu gibi konuşma bölümü mevcut değil. Bu bölüm Erasmus için uygulanan sınavda kullanılarak, daha yüksek bir puana tabi tutulabilir. Ya da öğrenciler kendi içlerinde konuşma topluluklarına katılabilirler. Hem yabancı öğrencilerin hem Türk öğrencilerin bulunduğu. Burada kural Türkçe konuşmamak olmalı. İkinci olarak da yine kültür üzerinden gidebiliriz. Ülkenin yapısı ve kültürü hakkında önceden araştırma yapmak. Öğrencinin kendi emeğine dayalı bir şey. Almanya’daki topluluklar acaba nasıldır? Kaçta uyuyorlar? Kaçta uyanıyorlar? Bunlar öncesinde araştırılmalıdır.” ifadesini kullandı.
Öğrencilerin Erasmus süreci başladıktan sonra hem sosyal hem de kültürel açıdan yalnız bırakıldıklarını belirten Boztaş, “Öğrenciler takip edilmiyor. Bunun için belki danışmanlık hizmeti verilebilir. Daha önce Erasmus sürecine hâkim bir öğrenci ya da danışman bir öğretmen bu konuda görevlendirilebilir. Her bölümde Erasmus için görevlendirilmiş hocalar görev alabilirler sizin fakültenizde de olduğu gibi. Yurt dışında herhangi bir süreç yaşanırsa, hocalar devreye giriyor. Sürecin başından sonuna kadar, takip ediliyor bu öğrenciler. Hem eğitim anlamında hem sosyal anlamda tamamen takip ediliyorlar. Bu açıdan faydalı bir durum. Bu danışmanlık projelerinin önü açılabilir diye düşünüyorum.” ifadesini kullandı.
Anadolu Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’ne Erasmus Programı ile Kazakistan’dan gelen Aruzhan Kasyym, Eskişehir hakkında bazı yorumlarda bulumdu. Kasyym, “Eskişehir benim şehrime çok benziyor. Nüfus ve insanların yaklaşımı olarak. Bizim de Ertis adında bir nehrimiz var ama daha geniş. Eskişehir’in çarşı kısmı kültürel olarak kendi şehrime çok benziyor ancak iki ülke arasında büyük kültürel farklılıklar var. Yaşlıların ve hatta bazı gençlerin dijital okuryazarlıkla daha az ilgilendiğini fark ettim burada. Herhangi bir sorun olduğunda insanlar çevrimiçi platformları ve uygulamaları kullanmaktan daha hızlı ve etkili olduğunu düşünerek kurumlara gidiyorlar. Yaşam temposundaki farklılık her yerde açıkça görülüyor. Eğitime yaklaşım ve derslerin uzunluğu, insanların genellikle daha rahat olmaları ve acele etmemeleri, sadece ‘verimlilik kültü’ olmadan günlerin tadını çıkarmaları, yine de yabancı biri için can sıkıcı olabilir. Herhangi bir resmi işi yapmak, bir talebin işleme alınmasını beklemek ve genellikle yerel halkla anlaşmak daha fazla zamanımı alıyor bir de. Bence Türkiye’ye gelirken göz önünde bulundurulması gereken ilk şey budur.” dedi.
“Kültür açısından çok benzer”
Endonezya’dan Erasmus Programı ile Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’ne gelen

Khalid Rismoyo, “Kültür açısından Endonezya ile oldukça benzer bulduğum şeyler var. Endonezya’da olduğu gibi ezan sesini sık sık duymak güzeldi. Bunun nedeni halkın Endonezya’da olduğu gibi Müslüman olması. Diğer bir konu Türkiye’deki insanlar Endonezyalılar gibi alçakgönüllüler. Türkler de bizim gibi gülümsemeyi seviyor. Bu beni Türkiye’ye çok bağladı. Sıcaklık hissettirdi ve evimdeymişim gibi hissettirdi. Tamamen farklı bulduğum şeyler ise Türkiye’deki insanlar biraz daha dobra. Endonezya’da ‘Sungkan’ dediğimiz bir şey var. Başka bir deyişle insanların istediğin şey yüzünden hakarete uğrayacağından sinirleneceğinden ya da rahatsız olacağından endişe ediyorsun.
Bu yüzden başkalarına istediğimiz bir şeyi sormaktan, söylemekten korkarız ama Türkiye’de bu durum böyle değil. Daha rahat ve daha kolay isteklerimizi belirtip önyargıyla karşılaşmıyoruz. Diğer bir şey ise hava durumu farklılığı. Türkiye, Endonezya’ya göre gerçekten çok soğuk. Ayrıca burası çok hayvan dostu. Eskişehir’de çok fazla köpek var ve insanlar beslemeyi çok seviyorlar. Türkiye’nin Endonezya’ya göre daha fazla batı kültürünün etkisinde olduğunu düşünüyorum.” dedi.
“Buradaki insanların az hobisi var”

Almanya’dan Anadolu Üniversitesi Almanca Öğretmenliği Bölümü’ne Erasmus Programı ile gelen Marie Franz, “Eskişehir bana göre tam bir öğrenci şehri. Böyle bir şehre Almanya’da da rastlayabilirsiniz. İnsanlar hafta sonları genellikle eğlenmek için dışarı çıkıyorlar ve bu durum bana Almanya’daki öğrenci şehirlerini anımsatıyor. Bana göre gayet güzel bir öğrenci şehri. Gözlemlediğim bazı farklılıklar da var. Buradaki öğrenciler Almanya’dakilerden çok daha az spor yapıyor. Almanya’da bu konuda çok sayıda faaliyetimiz var. Spor ve kültürel açıdan daha fazla etkinlik düzenleniyor ve öğrenciler genel olarak çok daha aktif ve sosyal. Burada insanlar genellikle arkadaşlarıyla çay, kahve içmek için buluşuyor. Bunun dışında buradaki insanların daha az hobisi var gibi geliyor bana. Kültürel ve spor faaliyetlerinin artırılması gerekiyor bence Türkiye’de.” ifadesini kullandı
“Erasmus öğrenci toplulukları”
Eskişehir’e Polonya’dan gelen İngilizce Öğretmenliği Bölümü öğrencisi Yana Pyplpenke, “Ben Ukraynalıyım. Ukraynalıların Türk insanına benzediğini düşünüyorum. Sanırım en çok fark ettiğim şey, insanların çok yardımsever olması ve dilinizi anlamasalar bile size her zaman yardımcı olmaya çalışması. Güler yüz ve yardımseverlik çok dikkatimi çekti. Kendimi toplum içerisinde yabancı gibi hissetmedim. Aradaki farktan söz edecek olursam, Ukraynalıların daha gürültülü, Türklerin ise daha utangaç olduğunu söyleyebilirim. Sanırım Türklerin yaşam tarzları da biraz farklı çünkü Ukraynalılar her şeyi hızlı yapmayı tercih ediyorlar. Türkler ise acele etmiyorlar.” dedi.




